Archive for the ‘tedbir’ Category

Dişiliğin sembolü kalçalar için yapmanız gereken tek şey biraz zaman ayırmak ve gayret göstermek…
Küçük, dar ve sıkı kalçalar…
Kadın vücudunun en çok ilgi çeken bölgelerinden olan kalçaların biçimli olması aslında bir hâyâl değil. Biraz özen, bakım ve egzersiz kalçalarınızın forma girmesinde ve seksi bir görünüm almasında son derece etkili olabiliyor. Dişiliğin sembolü kalçalar için yapmanız gereken tek şey biraz zaman ayırmak ve gayret göstermek. Bildiğiniz gibi suyun sağlığımız üzerindeki yararları saymakla bitmiyor. Suyun cilt ve sindirim sistemi üzerinde olumlu etkileri olan suyu asla ihmal etmeyin. Günde 13 bardak su içmeyi alışkanlık haline getirin. Sıkı ve biçimli kalçalara sahip olmak için bu bölgedeki kaslarınızı çalıştırmanız şart.
Bunun için en ideal hareket şudur:

Yere sırt üstü uzanarak kalçanızı 10 kere kaldırıp indirin. Daha sonra yukarıda 10 saniye kadar tutun. Bu hareketi 4 kez tekrarlayın. Bunun dışında yüzme, yürüyüş özellikle de bisiklete binmek de kalçalar için önerilen egzersizler arasında yer alıyor. Masaj kalçalar için de çok yararlı. Piyasada satılan masaj aletleri ile yapabileceğiniz gibi suyla da masaj yapabilirsiniz. Özellikle soğuk suyun basıncı kalçalarınızın sıkılaşması için ideal. Tuzdan ve çok tuzlu yiyeceklerden uzak durun. Özellikle masa başında oturarak iş yapan kadınların büyük bölümünde alınan kilolar kalça bölgesine gidiyor ve zamanla dolgun kalçalar ortaya çıkıyor. Bu nedenle gün boyu hareketsiz kalmayın. Ofisiniz üst katlarda ise asansör yerine merdivenleri kullanın. Yürüyebileceğiniz mesafeler için arabanıza ya da toplu taşıma araçlarına binmeyin.

Çiğ tüketilen besinleri yiyerek güzelleşebilirsiniz. Bu besinler, saçınızı ve cildinizi güçlendirerek, bakım yapar.

• Papaya: İçeriğindeki doğal enzim ve amino asit sayesinde, beyindeki mutluluk hormonunu arttırır.

• Salatalık: Karaciğeri ve böbrekleri çalıştırarak, idrarla birlikte vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını eritip dışarı atılmasını sağlar. İçeriğindeki kükürt kanı temizler, ciltteki ter bezlerini çalıştırır, bol vitamin ve madeni madde vererek cildin taze ve pürüzsüz olmasını sağlar.

• Hindistan cevizi: ‘Lauric asit’ adında, nadir bulunan bir madde içerir. Bu madde, vücudun bulaşıcı hastalıklara ve virüslere karşı direncini arttırır.

• Keten tohumu: Yüksek oranda çoklu doymamış yağ asitleri, düşük oranda doymuş yağ asiti, yüksek oranda lifle birlikte bol miktarda potasyum, magnezyum, demir, bakır, çinko ve çeşitli vitaminler içerir. Kanserden kabızlığa, öksürük ve ses kısıklığından sedef hastalığına kadar çok geniş bir etki alanı bulunmaktadır.

• Zeytin: Safrayı arttırıp, karaciğeri çalıştırır. Karaciğer ağrılarını keser. Yaprakları ve kabukları, yüksek tansiyonu ve kandaki şeker miktarını düşürür.

• Roka: Roka yaprakları daha çok sonbahar ve kış aylarında salata olarak kullanılır. İştah açıcı, uyarıcı, kuvvet verici ve öksürük kesici özelliği vardır. Tohumları da aynı etkileri gösterir. Afrodizyak özelliği mevcuttur.

• Turp: Bol C vitamini, iyot ve kükürt içerir. Karaciğeri ve mideyi çalıştırır, böbreklerdeki kum ve taşı döker, cildi güzelleştirir. Uzmanlar, turpun bağırsakları dezenfekte ettiğini, akşam yenilen turp veya içilen bir bardak turp suyunun çok iyi uyku verdiğini söylüyor.

Siyasetin yeni yüzlerinden Suna Vidinli, kendisini “ruhumla Müslüman, kanımla Türk’üm” diye tanıtıyor. Vidinli, DP’nin birinci sıra adayı olduğu Samsun’da seçimlere iddialı hazırlanıyor.

Hedefi, 3 Kasım’da AK Parti’ye kaptırdıkları Demokrat Parti’nin (DP) kalesini geri almak. Halktan gördüğü ilgiden memnun kalan Vidinli, Karadeniz’de güzel bir rüzgar yakaladıklarını savunuyor.

Vidinli, siyasete vitrin malzemesi olmak için değil, gençlerin sağduyulu çığlığı ve partisinin aydın, inançlı çehresi olmak için girdiğini vurguluyor. En çok partilerarası kısır çekişmeler ile laik-dinci çatışmasıyla toplumu ayrıştırma çabalarına kızıyor. Bu çatışmanın ülke meselelerini gölgelediğini düşünüyor. Ülkenin hem iç hem de dış politikada önemli sorunları olduğunu kaydeden DP’li vekil adayı, seçilmesi halinde kişisel hareket etmeyeceğini, diğer milletvekilleri ile ortak projeler üretmeye gayret edeceği sözünü veriyor.

Köy köy dolaşarak vatandaşlarla bir araya gelen Vidinli, başörtüsü, laiklik, terör ve milliyetçilik temalı konuşmalar yapıyor. Özellikle başörtüsü yasağı konusundaki net ifadeleri dikkat çekiyor.

AK Parti’nin geçen seçimlerde “Başörtüsü bizim namus meselemizdir.” dediğini hatırlatan Vidinli, “Türkiye’de muhafazakarların temsili AK Parti’ye kalmadığı gibi, ‘rejim elden gidiyor’ diye naralar atıp demokrasi bekçiliği yapan CHP’ye kalmamıştır. Geçen seçimlerde başörtüsünü namus kabul edenlerin parti programında başörtüsü yok. Namus meselelerinin artık olmayışının takdirini halka bırakıyoruz. Ama DP olarak başörtüsü bizim namusumuzdur.” diyor.

DP’li aday, anamuhalefet partisi CHP’ye de yükleniyor. Bu partinin 5 yıllık süreçte ihtiras siyasetinden başka bir şey yapmadığını ifade ederken, eleştirilerini şöyle sıralıyor: “Rejim elden gidiyor diye naralar atan, Türk halkına somut ve pozitif hiçbir şey sunmayan CHP, çıkıp vatanı ‘biz kurtaracağız’ diyor. CHP’ye verilecek her oy Deniz Baykal’a verilmiş olacak. Baykal, CHP mirasını harap etmiştir, ona sahip çıkamamıştır. Onun için halkın bu oyuna gelmemesi lazım. Cumhuriyet mirasına sahip çıkamadan nasıl cumhuriyetçi oluyorlar, halkı dinlemeden nasıl bir halk partisi oluyorlar anlayabilmiş değilim.”

Vidinli, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ise terör üzerinden siyaset yapmakla suçluyor. Terörün ve şehitlerin seçim dönemlerinde siyasete alet edilmemesinin altını çiziyor. Televizyon reklamları ve gazete ilanları ile terör mücadelesi yapılamayacağını vurgulayan Vidinli, “Amerika’da kod adı Calni Clom olan teröristlikle kafa kafaya kavga ettim, tartıştım. Yunanistan’ın dışişleri bakanı ile ülke menfaatleri için tartıştım. Ben tek başıma bunları yaparken, MHP neredeydi? Seçim zamanı geldiğinde milliyetçiliği hatırlamakla, İslam, din, Allah demekle olmuyor. Hayatınızı bunlarla geçirmediğiniz sürece, bunlarla mücadele etmediğiniz sürece seçim zamanı bunları telaffuz etmenin hiçbir anlamı yok.” ifadelerini kullanıyor. Fatih Yalçıner, Samsun

Gebelik dönemindeki şikayetler veya gebelik öncesi sahip olunan bazı hastalık veya rahatsızlıklar kişilerin gebeliğin bir döneminde veya gebeliği süresince ilaç kullanımını zaruri hale getirebilir.

Bazen de gebeliğin erken dönemlerinde, gebe kalındığını bilmeden yanlışlıkla kullanılan ilaçlar bir takım endişelere sebebiyet verebilir.

Gebelikte kullanılması gerekli ilaç alımında temel prensip her zaman için kar/zarar oranıdır. Verilecek ilaçların gebeliğe herhangi bir sakıncasının olmaması veya en asgari şekilde olması hem anne adayının gebeliğin rahat gidişatı hem de içeride gelişen fetusun sağlığı açısından son derecede önemlidir.

Bu nedenle ilaç kullanımlarındaki temel prensiplere uymak mecburidir. Bu prensiplere doğru şekilde riayet edildiğinde hiçbir sıkıntı olmayacaktır. Bu konuda uzman doktor önerileri ve gerekirse konsultasyonlar son derecede önemlidir.

Gebelik döneminde en sık kullanılan ilaçlar bulantı gidericiler, anti-asitler (mide asidini düşüren ilaçlar), antihistaminikler (allerji belirtilerine karşı kullanılan ilaçlar), analjezikler (ağrı kesici ilaçlar), antibiotikler, sakinleştirici ilaçlar ve uyku ilaçları gibi ilaçlardır.

Gebelik döneminde kullanılan ilaçların %100′e yakını plasentadan bebeğe geçmesine rağmen, ilaçların çok az bir kısmının bebekte istenmeyen durumların oluşmasına neden olduğu belirlenmiştir.

İlaçlar hakkında.
İlaçlar lokal (bölgesel), oral (ağızdan), parenteral (damar yoluyla, kasiçi uygulamayla), transdermal (cilt yoluyla), inhalasyon (akciğerler yoluyla) ve ender ve özel durumlarda uygulanan bazı yollarla vücuda girerler.

– Lokal ya da topikal uygulama esnasında hasta olan bölgeye ilacın direkt verilmesi söz konusudur (göz, kulak, burun damlaları, cilt pomad ve kremleri, hemoroid ilaçları, vajinal fitiller gibi). Bu uygulama şeklinde kana geçiş genellikle oldukça düşüktür ve bu yüzden bebeğin direkt olarak etkilenme riski azdır. Gebelikte bu tür ilaçlar oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır.

– Ağızdan alınan (oral) ilaçlar ise öncelikle sindirim sistemine ulaşırlar. Direkt mideye ya da barsak yönelimli ilaçlar etkilerini burada gösterdikten sonra genellikle kana fazla geçmeden dışkı yoluyla atılırlar (mide ilaçları, barsak gazı gideren ilaçlar, kabızlık ilaçları gibi).

Ancak ağızdan alınan pek çok ilaç barsaklardan emilerek yüksek oranda kana geçer ve vücudun tüm organlarına dağılarak etki gösterecekleri bölgeye ulaşırlar (antibiotiklerin enfeksiyon bölgesine, ağrı kesicilerin de ağrı olan bölgeye ulaşmasında olduğu gibi). Vücudun her tarafına yayılan bu ilaçların bir kısmı da plasentadan bebeğe aktarılacaktır. Bu yüzden kana geçen her madde plasenta yoluyla bebeğe de ulaşır. Bunun istisnası verilen ilacın plasentayı geçemeyecek kadar büyük yapılı bir madde olmasıdır.

* Parenteral uygulamalardan intravenöz (damar içi) uygulama ilacın direkt olarak kana karışmasını sağlar.

* Kalçadan kas içi uygulamalarda (yapılan iğneler) da ilaç kısa zamanda dolaşıma geçer.

* Transdermal (cilt yoluyla) yapılan uygulamalar (flasterler) ile inhalasyon yoluyla (solunarak) alınan ilaçlarda da etken madde bir süre sonra kana geçer.

Bazı istisnaları saymazsak, kana geçen ilaçlar daha sonra kural olarak plasenta yoluyla direkt olarak bebeğin kan dolaşımına geçer ve anne kanındaki ilaç düzeyiyle bebeğin kanındaki ilaç düzeyi eşitlenir. Bu durum genellikle bir dezavantaj olmakla beraber bazan avantaja dönüşebilir; bebeği tedavi etmek amacıyla anneye verilen bir takım tedavileri vardır (Örneğin; rahim içinde bebekte tespit edilen kalp ritim bozukluğu anneye verilen “digoxin” ilacı ile tedavi edilebilir).

Teratojen ve teratojenite ne demektir?
“Teratojen” kelime olarak “normalden farklı” anlamına gelir. Ancak obstetrideki tanımı biraz farklıdır ve “bebekte yapısal veya işlevsel olarak bozukluk yaratan etken” anlamına gelir.

“Teratojenite” ise teratojen etkinin oluşma potansiyeline verilen isimdir.

Teratojen etkenler, gebelik esnasında anne adayının istemli veya istemsiz bir şekilde maruz kalması durumunda bebeği etkileyerek bebekte kalıcı bir şekil ya da işlev bozukluğuna neden olduğu bilinen etkenler ya da maddelerdir. Bu etkenler gebelikte kullanılan çeşitli ilaçlar, gebelikte maruz kalınan radyasyon (röntgen ışınları ve radyoaktif maddeler) veya çeşitli mikroorganizmalar (virüs, parazit gibi) olabilirler.

Teratojen olarak bilinen maddelerin çoğu etkilerini organ gelişiminde kusurlara yol açarak gösterirler. Örneğin; gebeliğin son dönemlerinde “tetrasiklin grubu” antibiotik kullanımı, bebeğin yeni gelişmekte olan diş taslaklarını etkileyerek bebeğin dişlerinin kalıcı olarak kahverengi-sarı bir renge boyanmasına, dişlerde ve kemiklerde bir takım deformitelerin oluşumuna neden olmaktadır.

Kullanılan ilacın teratojen özellikleri dışında diğer bir belirleyici etken de ilacın kullanılma dozu ve kullanım süresidir. Çoğu ilaç düşük dozda ve az sayıda kullanıldığında bebekte herhangi bir istenmeyen duruma yol açmazken, doz ve kullanım günü arttıkça aynı ilaçlar bebekte istenmeyen durumlar oluşturabilmektedir.

Gebelikte kullanılan bazı ilaçların bebek üzerine -yapısal veya işlevsel- etkileri doğumdan hemen sonra değilde yıllar sonra ortaya çıkabilir. Buna en iyi örnek çok önceleri anne adaylarına düşük tehdidi tedavisi için verilen DES (Dietilstilbestrol) adlı hormon türevi ilaçtır. DES kullanan anne adaylarının doğan kız çocuklarında doğumda her şey normal bulunmuş, ancak bu kızlar büyüdükçe ve özellikle de doğurganlık çağına geldiklerinde felaket tablosu ortaya çıkmıştır: gelişmekte olan kızlarda genital sistemde çeşitli şekil bozuklukları (rahim ve vajinada şekil bozuklukları) ile vajina ve serviks kanserinde artış.. Artık günümüzde DES ilaçları üretilmemektedir.

Teratojenitede en riskli periyot nedir?
Son adet tarihinden itibaren 31. Gün ile 71. Gün arası organ teşekkülünün (organogenesis) meydana geldiği dönemdir ve “teratrojen dönem” olarak adlandırılır. Bu günler arasında bebekle meydana gelen olumsuz etkiler anomali ile sonuçlanabilir. Çok acil bir durum dışında bu devrede ilaç kullanılmamalıdır.

31. günden önce alınan ilaçlarda ya “hep ya hiç kuralı” geçerlidir. Yani ilaç ya embryoyu hiç etkilemez ya da bir düşüğe neden olur.

Teratojenite nasıl belirlenir?
Belli bir ilaç piyasaya sürülmeden pek çok testlerden geçer. İlk etapta gebe insanlar üzerinde deney yapmak etik olamayacağından deneylerin ilk ve en önemli basamağını “hayvan deneyleri” oluşturur.

Hayvanlardaki fizyoloji ve anatomi insanlara birebir benzemediğinden aslında hayvan deneyleri yalnızca bir fikir verici olabilir. Bunun en güzel örneği hayvan deneylerinde hiçbir olumsuz etkisi bulunmayan “talidomid”dir. Bu ilaç Avrupa’da gebelerde uyku ilacı olarak yıllarca kullanılmış ve bebeklerde kol ve bacak kusurlarına yol açtığı saptandıktan sonra derhal bırakılmıştır.

Aynı zamanda hayvan deneylerinde gelişim kusurlarına yol açan birçok ilaç insanlarda bu duruma yol açmamaktadır.

Belki de yakın bir gelecekte insan doku kültürleri kullanılarak daha gerçekçi sonuçların alınması mümkün olacaktır.

Teratojenitenin belirlenmesinde önemli diğer bir yol da dünyanın dört bir yanından elde edilen bilimsel olguların sunumlarıdır. Bu sunumlarda ilacı kullanan ve kendi isteğiyle gebeliğini devam ettiren anne adaylarının bebeklerinin doğum sonrası incelenmesiyle çok değerli veriler elde edilir.

İlaçlarla ilgili tüm bu veriler birleştirilerek belli bir ilacı gebeliğinin aynı döneminde kullanılan belli sayıda anne adayının bebeklerinde ortaya çıkan anomaliler ile gebeliği boyunca hiçbir dış etkiye maruz kalmayan gebeler karşılaştırılırlar.

Bilinen hiçbir etkiye maruz kalmamış gebelerde bile %3-4 oranında anomali olasılığı vardır ve bunun kesin nedeni bilinmemektedir. İşte ilaç kullanan gebelerin doğan bebeklerindeki anatomik veya fizyolojik (işlevsel) problemlerin kullanmayanlara oranla istatistiksel olarak anlamlı yüksek olması kullanılan ilacın teratojenitesini gösterir. Tabi ki dünyadaki yayınlanan olgu sayıları arttıkça yapılacak olan istatistiki testler de daha güvenilir ve gerçeğe yakın olacaktır.

Ayrıca ilaca maruz kalmış gebelerin bebeklerinde izlemler uzun süreli olmalıdır. Çünkü teratojen etki yıllar sonra ortaya çıkabilir (DES örneğinde olduğu gibi).

Ayrıca yapılan çalışmalardan bir takım çelişkili sonuçlar da gelebilmektedir. Örneğin gebeliğinde bilmeden doğum kontrol hapı kullanan gebelerin bebeklerinde önceki çalışmalarda belirtildiği gibi kol ve bacak anomalilerinin normalden daha fazla olmadığı görülmüştür.

Teratojenitenin derecesi neye göre belirlenir?
ABD’nin ilaç ve gıdaları denetleyici en üst kurulu (FDA /Food and Drug Administration) ilaçları gebelikte bebek üzerinde etkileri açısından beş ayrı gruba ayırmıştır:

Kategori A: İnsanlarda yapılan çalışmalarda fetus üzerine olumsuz bir etki saptanmamıştır. Bu gruba dahil olan çok az sayıda ilaç vardır. Gebelikte kullanılan vitaminler ve kan (demir) hapları bu gruptadır.

Kategori B: Hayvanlarda yapılan çalışmalarda hayvan fetusları üzerinde olumsuz bir etki saptanmamıştır, ancak insanlarda yapılan çalışmalar mevcut değildir.
Veya:
Hayvanlarda yapılan çalışmalarda olumsuz etkiler saptanmış, ancak insanlarda yapılan çalışmalarda bu olumsuzluklar doğrulanmamıştır. Penisilin grubu antibiotikler ve parasetamol grubu ağrı kesiciler bu grupta yer alır.

Kategori C: Hayvan ve/veya insanlarda yapılan çalışmalar yetersizdir.
Veya:
Hayvan deneylerinde olumsuz etkiler saptanmış, ancak insanlara ait veri yoktur. Gebelikte kullanılan ilaçların bir kısmı bu grupta yer alır.

Kategori D: Bu gruptaki ilaçlarda insan fetusu üzerine olumsuz etki bulunmuştur. Bu gruptaki ilaçlar kar/zarar oranı kar lehine olduğunda kullanılabilecek ilaçlardır. Gruba en iyi örnek epilepsi (sara) hastalığı olan anne adaylarının kullanması gereken ilaçlardır.

Kategori X: Bu gruptaki ilaçlarda da insan fetusu üzerine olumsuz etki bulunmuştur. Ancak bu gruptaki ilaçlar gebelikte kullanıldığında kar/zarar oranı her zaman zarar lehine olan ilaçlardır. Bu yüzden hiç bir şekilde gebelik süresince kullanılmamalıdır (DES, Kumarin ve Talidomid gibi).

FDA’nın bu sınıflandırması birçok açıdan yetersizdir. Çünkü sınıflandırma etkenin hem gebeliğin hangi döneminde ve ne miktarda kullanıldığını dikkate almamakta, hem de bebekteki riskle birlikte tedavi konusundaki yönlendirmeyi de içermektedir.

Günümüzde kesin olarak teratojen olduğu bilinen ilaçlar
Şu anda çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmakta olan çok sayıda etken madde olmasına karşın bunlar arasında bebekte anomali yapma riski olduğu kesinleşmiş ya da kuvvetle muhtemel olan ilaçların sayısı oldukça azdır. Gebelikte kesin olarak kullanılmaması gereken (teratojen) ilaçların listesi ve kullanıldığı hastalıklar aşağıda yer almaktadır:

* ACE inhibitörleri (hipertansiyon tedavisinde)
* Danazol (hormon bozukluğu ve endometriozis tedavisinde )
* Alkol kullanımı (Fetal alkol sendromu)
* DES (Dietilstilbestrol) (Bir östrojen türevidir, artık üretilmiyor)
* Tetrasiklin (antibiotik)
* Androjen hormonları
* Etretinat (”Psoriazis” yani sedef hastalığında kullanılan bir A vitamini türevidir)
* Talidomid (Artık üretilmiyor)
* Busulfan, Siklofosfamid, Aminopterin, Metotreksat gibi kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar
* Izotretinoin (Sivilce tedavisinde kullanılan bir A vitamini türevidir)
* Rubella (Kızamıkçık) canlı aşısı
* Karbamazepin, Trimetadion, Fenitoin, Valproik asit gibi epilepsi (sara) ilaçları
* Lityum (Psikiyatride kullanılan bir ilaçtır)
* Kumarin ve türevleri (pıhtılaşmayı engellemede kullanılan ilaçlar)
* Metimazol (tiroid hormonu yüksekliğinde kullanılan bir ilaç)
* Radyoaktif iyot (tiroid fonksiyon testlerinde)
* CT (Bilgisayarlı tomografi) çekilmesi
* Radyasyon (Yüksek doz)

Liste gün geçtikçe uzamaktadır ve tam bir liste değildir.
Akılda tutulması gereken en önemli nokta organlarda yapısal bozukluk yaptığı kesinlikle bilinen ilaçların büyük bir kısmının kritik devre (yani organ gelişiminin olduğu devre) atlatıldıktan sonra genellikle bu etkiyi göstermemesidir.

“Organogenesis” yani organların oluşumu gebeliğin ilk üç ayında tamamlanır. Daha sonraki dönem ise “büyüme ve gelişme” dönemidir ve ilaç kullanımı için nisbeten riski az olan bir peiyodu kapsar. Bu yüzden çok mecbur kalınmadıkça gebeliğin ilk üç ayı içerisinde ilaç kullanımından kaçınmak gerekir.


GEBELİKTE “KULLANILABİLİR” İLAÇLAR

Gebelik dönemi hiç bir şekilde ilaç kullanılmaması gereken bir dönem değildir.

Gebelikteki amaç hem gebenin rahat bir gebelik süreci geçirmesini sağlamak hem de içerideki bebeğin etkilenmemesidir.

Anne adaylarının çeşitli yakınmaları olduğunda bu yakınmaları gidermek amacıyla (bulantı, mide yanması, baş ağrısı gibi) ya da bir hastalığa yakalandıklarında hastalığı tedavi etmek amacıyla (üst solunum yolu enfeksiyonları gibi) ilaç tedavisi verilir.

Seçilen ilaçlar gebelik döneminde kullanıma uygun olan ilaçlardır.

Antibiyotikler
Penisilinler yıllardan beri kullanılan ve antibiotikler arasında gebelikte kullanım açısından en güvenli olanlardır. Bunlara yeni jenerasyon penisilin türevleri de dahildir.

Eritromisin de özelllikle penisilin allerjisi olanlarda kullanılan alternatif bir antibiyotiktir.

Sefalosporin grubu antibiyotikler konusunda yapılan kısıtlı sayıda çalışmada fetus üzerine olumsuz bir etki bildirilmemiştir. Bu grubun yıllardan beri anne adaylarında kullanıldığı göz öüne alınırsa penisilinler kadar güvenli olduğu söylenebilir.

Penisilinler, eritromisin ve sefalosporin grubu antibiyotikler FDA sınıflandırmasına göre güvenli olan Kategori B‘de dirler.

Tetrasiklin grubu antibiotiklerin kullanımı -çok ender durumlar hariç- gebelikte kaçınılır. Özellikle gebeliğin son dönemlerinde kullanıldığında bebeğin dişlerinde kalıcı renk değişikliğine ve iskelet sistemi deformasyonlarına neden olabilir.

Sulfonamidler gebeliğin son dönemlerinde kullanıldığında doğan bebekte hiperbilirubinemi (sarılık) yapabilirler.

Nitrofurantoin oldukça güvenli ve “asemptomatik bakteriüri”de sıklıkla tercih edilen bir ilaçtır. Ancak G6PD enzim eksikliğine sahip gebelerin gebeliklerinin son döneminde alındığında bebekte doğum sonrası bir takım problemler oluşturabilir.

Florokinolon grubu (DNA giraz inhibitörü) antibiotikler de hayvan deneylerinde eklem hasarına yol açtıklarından çok dirençli idrar yolu enfeksiyonları hariç kullanılmazlar.

Parasetamol grubu (Ağrı kesiciler)

Prasetamol (asetaminofen) gebelerin en sık kullandıkları ilaçlardandır. Parasetamol (asetaminofen) gebelikte kullanılabilecek en güvenli ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçtır. Ancak çok yüksek dozlarda (intihar girişimi gibi) anne adayında karaciğer hasarına ve bebeğin ölmesine neden olabilmektedir.

Aspirin
Klasik 500 mg dozdaki aspirinle ilgili başta yapılan çalışmalar bebekte doğumsal kalp hastalığı riskini artırdığını, sonradan yapılan bir büyük çalışma ise bu riski artırmadığını ortaya koymuştur. Başka bir çalışma gebeliğin ilk yarısında ve çok sayıda kullanılan aspirinin bebeğin IQ puanını düşürdüğünü, diğer bir çalışma da etkilemediğini iddia etmektedir.

Diğer muhtemel riskler arasında özellikle gebeliğin son dönemlerinde kullanıldığında anne adayında kanama, postterm gebelik (miad geçmesi), travayın uzaması, özellikle prematüre bebekte kanama sayılabilir.

Aspirin de diğer ağrı kesiciler gibi (parasetamol hariç) bebeğin “ductus arteriosus” damarının erken kapanmasına ve bebekte dolaşım bozukluğu oluşmasına neden olabilmektedir.

Ancak önceki gebeliklerinde gelişme geriliği, preeklampsi geçirmiş anne adayları yanı sıra lupus hastası gebelerde düşük dozlarda (80-100mg) aspirin halen kullanılmaktadır.

Sonuç olarak; gebelikte ağrı kesici olarak 500 mg’lık aspirinin kullanımı sakıncalı olabilmesine rağmen kanı sulandırmak amacı ile düşük doz (80-100 mg’lik bebek aspirinleri) kullanılabilir. Gebelikte ağrı kesici olarak parasetamol grubu tercih edilmelidir.

Non-Steroid Antiinflamatuarlar (Anti-romatizmal ilaçlar)
Nonsteroid antiinflamatuar (NSAİ) adı verilen grupta bir takım ağrı kesiciler ve romatizma hapları bulunmaktadır. Gebelikte en sık ibuprofen ve naproksen kullanılmaktadır. Bu ilaçların bebekte anomali oluşturmadıkları kabul edilir. Ancak bebeğin “ductus arteriosus”un erken kapanmasına ve bebekte “pulmoner hipertansiyon” gelişimine neden olabildiklerinden 34. gebelik haftasından sonra kullanılmamaları önerilir.

Mantar enfeksiyonu ilaçları
Gebelikte vajinada mantar enfeksiyonlarına sık rastlanır ve güvenle kullanılan vajinal fitiller ve kremler mevcuttur. Kullanılan fitil ve kremlerin pek çoğu lokal etkili olup bebeği hiçbir şekilde etkilemezler. Ağızdan mantar ilaçları ise kullanılmaz.

Virüs ilaçları (Antiviraller)
Günümüzde virüslere karşı kullanılan ilaçların çoğu henüz deneme aşamasındadır. Virüslere etkili olduğu bilinen ilaçlar sayıca çok azdır ve etkileri de kısıtlıdır. Gebelikte kullanımı ile ilgili bilgiler de çok azdır. Ancak bu ilaçlar etkilerini genellikle hücre içinde virüse ait DNA ya da RNA’ya yönelik olarak gösterdiklerinden gebelikte kullanımının sakıncalı olduğu düşünülmektedir.

Zidovudin , AIDS de dahil olmak üzere çeşitli HIV enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılmaktadır. Günümüzde kanında virüs taşıyanlarda belirtileri geciktirmede ya da virüsle kazayla temas etmiş birini korumada kullanılır. Her ne kadar teorik olarak gebelerde kullanımı sakıncalı olduğu düşünülse de AIDS hastalığının ölümcüllüğü göz önünde bulundurularak kullanılması gerekebilir.

Asiklovir, uçukta lokal uygulandığında kana çok az geçtiğinden bebeğe etkilerinin de az olması beklenir, ancak yine de gebelikte kullanılması önerilmez.

Parazit ilaçları
Vajinal trikomonas enfeksiyonlarında veya Bakteriyel vaginosis tedavilerinde kullanılan “metronidazol” ilk üç ayda önerilmez, ancak gebe olduğunu bilmeden ilacı kullananlarda riskin de oldukça düşük olduğu söylenebilir. Metronidazol gebeliğin üçüncü ayından itibaren gerekli görülürse kullanılabilir.

Metronidazol ile aynı endikasyonlarla kullanılan “Klindamisin” grubu için de aynı şeyler söylenebilir.

Kalp ve Tansiyon İlaçları
Anne adaylarının yaklaşık %1′inde kalp hastalığı vardır. Özellikle anne yaşı ilerledikçe kalp ve tansiyon problemleri de artmaktadır.

Gebelikte kullanıma uygun olan ilaçların çoğunun gebelik ve bebek üzerine olumsuz bir etkisi olmadığı düşünülmektedir.

Tansiyon düşürücü ilaçlar arasından “ACE inhibitörleri” kesin olarak teratojendir ve gebelikte kullanılmazlar.

İdrar söktürücü ve tansiyon düşürücü olarak kullanılan “furosemid” erken gebelik döneminde kullanıldığında bebekte anomalilere neden olabileceğinden kullanılmaz.

Derin ven trombozu ve pulmoner embolide pıhtılaşmayı engellemek için molekül büyüklüğü nedeniyle -kanın pıhtılaşmasını azaltan ve plasentayı geçemeyen- ”heparin” kullanılabilir.

Günümüzde “trombofili” adını verdiğimiz kanda pıhtılaşmanın atışı neticesinde tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olan durumlarda gebelik boyunca “düşük molekül ağırlıklı antikoagulanlar (pıhtı önleyiciler)” sık olarak kullanılmaktadır.

Kumarin ise bebeğe geçerek bebekte yaygın kanamalara ve özellikle birinci trimesterde kullanıldığında “fetal warfarin sendromu”na neden olduğundan gebelikte kullanılmaz.

Astım ilaçları
Anne adaylarının yaklaşık %1-2’sinde astım vardır. Astım tedavisi için kullanılan ilaçların çoğunun güvenli olduğu ve bebekte anomaliye neden olmadığı düşünülmektedir. Ancak gebe kaldıktan sonra gebelik için en uygun ilaçlar ile devam edilmelidir.

Epilepsi (Sara hastalığı)
Anne adaylarının yaklaşık 200′de birinde sara hastalığı vardır ve gebelikte de sara ilaçlarının devam ettirilmesi gerekir. Bu ise ciddi bir problem oluşturur, zira sara ilaçlarının çoğu bebekte anomali meydana gelme riskini artırır.

İlaç kullanan saralı anne adaylarının bebeklerinde anomali ortaya çıkma riski 3-4 kat yüksektir. Ancak son çalışmalarda epilepsi hastalığının kendisinin de genetik yolla bebekte anomali oluşma eğilimini artırdığı yönünde fikirler öne sürülmektedir.

Diyabet
Diyabet yani şeker hastalığının tedavisinde “insulin” kullanılabilir. Gebe eğer gebelikten önce şeker hapları kullanıyorsa bu haplar kesilerek insuline geçilmeli ve insulinin dozu gebeliğin ilerleyen aylarına göre ayarlanmalıdır.

Lokal anestezik ilaçlar
Gebelikte artan diş problemlerinin tedavisi amacıyla sıklıkla bölgesel uyuşturucu ilaçlar kullanmak gerekebilir. Bunlar arasından lidokain, tetrakain ve prokain içerenlerin güvenli olduğu, bupivacainin ise şüpheli ancak muhtemelen güvenli olduğu düşünülmektedir.

Sonuç olarak; Gebelikte fark edilmeden ilaç kullanıldığında ya da ilaç kullanımı gerektiğinde mutlaka hekim ile temasa geçilmeli, ilacın içeriği saptandıktan sonra bu kategorilere göre sınıflanmış kitaplardan uygunluğu tespit edilmelidir. Yine gebeliğiniz süresince rahatsızlığınızdan ötürü bir takım ilaçlar kullanmanız gerekiyorsa yine doktorunuzla görüşmelisiniz. Çünkü kullanacağınız ilacın dozajını ve kullanım sürenizi doktorunuz belirleyecektir.

Dr.Süleymen Eserdağ

‘Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’yi anlıyorum da MHP’ye ne oluyor?’
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanını halk seçsin denildiğinde CHP’nin durumunu anladığını belirterek “CHP’yi anlıyorum da MHP’ye ne oluyor?” dedi.

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Yozgat’ın Sorgun ilçesinde MHP’yi halka şikayet etti. Cumhurbaşkanını halk seçsin denildiğinde CHP’nin durumunu anladığını belirten Dışişleri Bakanı Gül, “CHP’yi anlıyorum. MHP’ye ne oluyor?” diyerek MHP’ye tepki gösterdi. “Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili yeni bir kanun mu çıktı? Çıktı ki daha önceki kurallar uygulanmadı. Meğerse biz, diğer üç Cumhurbaşkanını seçerken yanlış yapıyormuşuz” dedi.

Gül, Sorgun Belediye meydanında, AK Parti tarafından düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin her tarafında partisine “büyük bir teveccüh olduğunu, meydanların hınca hınç dolduğunu” söyledi. Konuşması sık sık “Halkın Cumhurbaşkanı”, “Çankaya’nın sahibi” sloganlarıyla kesilen Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı konusunda yaşananlar hakkında vatandaşlara bilgi verdi. “Madem istiyorsunuz, o konuya da değineyim. Türkiye kapalı bir toplum mu? Diktatörlük mü var? Bizim bu konuları konuşmamızdan rahatsız oluyorlar” dedi.

Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türkiye’deki ile aynı zamana denk geldiğini hatırlatan Gül, “Onlar Cumhurbaşkanını seçti, yoluna devam ediyor. Bizde de sanki yeni bir Cumhurbaşkanı seçilmiş, görevine devam ediyor havası var. Seçimler sırasında ne olduğunu hepiniz gördünüz” diye konuştu. Abdullah Gül, Çankaya’yı herkese açacaklarını da müjdeledi. Çankaya’yı belirli çevrelerin davet edildiği yer olmaktan çıkartacaklarının altını çizen Abdullah Gül, “Çankaya’yı halka açacağız. Herkese açacağız. Çankaya belirli çevrelerin girdiği yer olmaktan çıkacak” dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşananları Sorgunlulara şikayet eden Abdullah Gül, yaşananların anlatılmasından rahatsız olanların bulunduğunu ifade ederek şöyle konuştu: “Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili yeni bir kanun mu çıktı? Çıktı ki daha önceki kurallar uygulanmadı. Meğerse biz, diğer 3 Cumhurbaşkanını seçerken yanlış yapıyormuşuz. Madem ki, eski cumhurbaşkanları böyle seçildi, Anayasa yanlış uygulandı. Onların atadığı başbakanlar, bakanlar, rektörler, Anayasa Mahkemesi üyeleri. Onlar ne olacak? Bunlara çocuklar bile güldü. Daha çok konuşabiliriz bu konuyla ilgili. Ama biz ülkemizin prestij kaybetmesini istemiyoruz. Madem böyle oldu, o zaman ‘millete gidelim’ dedik. Anayasa değişikliği yaptık ama CHP… İsmi halk, Halk Partisi, Cumhurbaşkanını milletin seçmesini rejim tehlikesi olarak gördü. İptal için bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Mahkeme ne diyecek, onu göreceğiz. Tüm Türkiye bunun farkında, yapılan hizmetlerin de farkında. Türk halkı bunların cevabını sandıkta verecek. Burada ilk kez söylüyorum. Cumhurbaşkanlığı konusunda CHP’yi anlıyorum da MHP’ye ne oluyor. Size oy verenler ne diyorlar. Size oy veren, size gönül veren insanlar ne diyor. Onların dediğini yapın. Milli iradeden sapmayın. Milli iradenin dediğini yapın. Hiç korkmayın. Bu yapılanlar, bu oyunlar hiç kimsenin yanına kar kalmayacaktır. Hepsinin hesabı sorulacaktır. 22 Temmuz’da gereken cevap verilecektir.”

AK Parti Hükümeti olarak göreve geldikleri günden bugüne kadar yaptıkları icraatleri de anlatan Bakan Gül, Türkiye’deki huzur ortamını, birliği, kardeşliği koruyacak tek partinin AK Parti olduğunu anlattı. Gül, 4,5 yıl önce vatandaştan aldıkları destekle birçok icraatın altına imza attıklarını ifade etti. “Türkiye, 4,5 yıl önce böyle miydi?” diye soran Gül, Türkiye’nin DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde neler kaybettiğine bakılmasını istedi.

Alanda bulunanların “Yuh” diye bağırması üzerine Gül, ‘Yuh çekmeyin” uyarısında bulundu. Gül, her şeyi “açık, dürüst ve abartmadan” dile getirdiklerini belirterek, “4,5 yıl önce Türkiye’de en çok kullanılan konu ki, bunu hanım kardeşlerim daha iyi bilirler. Neydi bu? Zam, zam, zam… Bunun neticesinde enflasyon vardı, hayat pahalılığı vardı, fiyatlar her gün değişirdi” diye konuştu. AK Parti iktidara geldiğinde enflasyonun yüzde 34 dolayında seyrettiğini ifade eden Gül, bazı dönemlerde enflasyonun yüzde 100’leri geçtiğini söyledi. Bugün enflasyonun tek haneli rakamlara düştüğünü ifade eden Gül, konuşmasına şöyle devam etti:

“Geçimsizliğin, huzursuzluğun, ahlaksızlığın her şeyin temelinde bu enflasyon vardı. Her şeyi kötü etkiliyordu. 4,5 sene önce Türk Lirası’nın itibarı yoktu. Herkes milyarderdi ama geçinemiyordu. Böyle bir ülke yoktu dünyada. 35 sene sonra Türkiye’de hayat pahalılığı tek rakamlı oldu. Bu ucuzluk geldi demektir. Enflasyon canavarı daha da küçülecek. Enflasyon rakamları açıklandı. Ne çıktı? Eksi enflasyon çıktı. Siz hiç enflasyonun gerilediğini duyar mıydınız? İşte başarı bu.”

İktidarları döneminde faizlerin de düştüğünü anlatan Gül, öncekilerin faizlerin yüksekliğinden şikayet ettiğini ama düşürmek için hiçbir şey yapmadığını söyledi. Gül, düşük faiz oranlarından elde edilen tasarrufun yollara, hastanelere ve fabrika yapımlarına harcandığını belirtti.

Vatandaşların “Vur vur inlesin, Baykal dinlesin” diye bağırmaları üzerine Gül, “Hepsi dinliyor. Hepsi takip ediyor” dedi. Gül, 4,5 yıl önce, “bankaların, topladıkları parayı ya Hazinenin faizli kağıtlarına yatırdıklarını ya da hortumculara kredi olarak verdiklerini” ifade ederek, şunları kaydetti: “O kadar çok banka battı ki, batan paralar Hazine garantisinde olduğu için devlet, bu paraları, sizden topladığı vergilerle karşıladı. 40 milyar dolar hizmete harcansaydı bugün farklı yerlerde olurduk. AK Parti hükümeti döneminde tek banka batmadı. Battı mı? Size soruyorum. Çünkü bankalar müfettişlerimiz tarafından çok sıkı denetlendi. Bir kuruş bile hortumlanamadı. Artık bankaların kendileri sorumlu. Hiçbir garantileri yok. Adamlar İmar Bankasını batıracak, paralar sizden toplanan vergilerle ödenecek. Yok böyle bir şey. Devlet bankaları artık zarar etmiyor. Katrilyon kar ediyor. Ziraat Bankası geçmişte yüzde 59 faiz uygulardı. Artık bu oran, yüzde 7-13 arasında değişiyor. 2002’de bin küsur traktör satılmıştı. Geçen sene bu sayı 42 bine yükseldi.”

AK Parti hükümetinin 4,5 yıl süresince gerçekleştirdiği icraatlara da değinen Gül, artık okullar açıldığında çocukların ders kitaplarını sıra üzerlerinde bulduğunu söyledi. Gül, “Bu Türkiye’nin her köşesinde böyle. Hizmet bu değil mi? Bizden önceki partilere soruyorum. Niye siz düşünemediniz? Avrupa’da oluyordu da Türkiye’de neden olmuyordu?” diye konuştu. Diğer partilerin vatandaşlara inanılmaz vaatlerde bulunduğunu anlatan Gül, “Bu kadar iyi biliyordunuz da daha önce niye yapmadınız?” diye sordu.

Gül, AK Parti iktidarı döneminde herkesin istediği hastaneden faydalanmaya başladığını belirterek, SSK’lının, Emekli Sandığı üyesinin artık üniversite hastanelerine gidebildiğini anlattı. Bu arada “Sizi Cumhurbaşkanı görmek istiyoruz” diye bağıran bir vatandaşa Gül, “Hayırlısı olsun” yanıtını verdi.

/ Mustafa kemal dedi. Bu ok derin bakkala , bu ok yalçına , bu ok karanlığa , bu ok bir kitap bunu kendime sakladım .

deniz baykal dedi . bu okçuluk skoruna destek olsak bize bir palavra düşev .

/ sokarım o okları kendime . Beyinsiz yaratıklar . Siktiğimin halkın parasıyla ibne olanlar . Sokarım sizin dilinize . Sokarım sizin düşmanı olduklarımızın sizin düşamnlarınıza . Piç kuyuları .

Cihan

Aselsan’da F-16 projeleri üzerine çalışırken intihar eden 3 ODTÜ’lü mühendisten birinin babasından çarpıcı açıklamalar: “İsrail’den çok önemli bir teklif almıştı ki…”

Mühendis intiharında İsrail parmağı

Aselsan’da mühendis olarak çalışırken, 2007 yılı Ocak ayında intihar eden Alim Ünsem Ünal’ın (30) ailesi, çocuklarının ölümüyle ilgili dosyanın yeniden açılmasını istiyor.

Baba Şemsettin Ünal, oğlunun kesinlikle intihar etmediğini ileri sürüyor. Ünal, “Oğlumun başına bir iş geldi. ‘İntihar’ diye kapatılan dosya yeniden açılsın.” diyor.

“Hakkınızı helal edin” telefonu

Alim Ünsem Ünal, genç yaşta savunma sanayii alanında Türkiye’nin en iyi elektrik-elektronik mühendislerinden biri olarak gösteriliyordu. Uzun süre Aselsan’da çeşitli gizli projelerde hizmet verdi. Genç mühendis Alim Ünal, 16 Ocak 2007 tarihinde annesi, babası ve kardeşini aradı. ‘Sizi seviyorum. Hakkınızı helal edin.’ dedi. Cesedi birkaç saat sonra arabasında, kafasına sıkılan bir kurşunla bulundu. Mühendisin ölüm dosyası ‘normal intihar’ denilerek kapatıldı.

İsrail’den çok önemli iş teklifi

Baba Şemsettin Ünal, oğlunun Aselsan’da ağırlıklı olarak F-16’lar üzerine çalıştığını söylüyor. Ünal, oğlunun sadece Türkiye’de değil, başta Amerika olmak üzere çeşitli Avrupa ülkeleri ile Kanada ve İsrail’de bulunan savunma sanayii şirketlerinden önemli iş teklifleri aldığını belirtiyor. Ünal, “Oğlum, örneğin İsrail’den çok önemli iş teklifleri aldığını söylüyordu. Ancak bunları geri çevirdi. Siz düşünebiliyor musunuz? Binlerce dolarlık iş teklifini o bölgenin güvensiz olduğu gerekçesiyle geri çeviren biri intiharı seçer mi?” diye konuşuyor. Ünal, oğlunun çalıştığı projeler hakkında ise aileden kimseye bilgi vermediğine dikkat çekiyor.

Oğlunun hiçbir şekilde psikolojik sorunu, iş ve maddi sıkıntısı olmadığını anlatan Şemsettin Ünal, “Nikah hazırlıklarını sürdürüyordu, evlenecekti. Böyle bir değerin intihar etmesini kabul edemiyorum.” diyor. Baba Ünal, oğlunun intihar ettiği gün yaşananları ise şöyle anlatıyor: “O gün Kavaklıdere’de bulunan bir otelde savunma sanayi alanında bir seminere katılacaktı. Saat 11.00 gibi beni aradı. Ancak sesi iyi gelmiyordu. ‘Neyin var oğlum?’ diye sordum. ‘Bir sorun yok. Sadece sesini duymak istedim. Birazdan seminere gireceğim.’ dedi. Sonra annesini aramış. ‘Anne hakkını helal et, seni çok seviyorum.’ demiş. Ardından diğer oğlum aradı beni. ‘Baba ağabeyim bir mesaj attı. Hakkını helal et diyor.’ deyince iyiden iyiye telaşlandık.”

Genç mühendisin intiharını aileye bir arkadaşı haber veriyor. Haberi alınca yıkıldıklarını aktaran baba Ünal, “Oğlum kesinlikle intihar etmedi, başına bir iş geldi. ‘İntihar’ diye kapatılan dosya yeniden açılsın.” şeklinde konuşuyor. Anne Semra Ünal da oğlunun intihardan birkaç gün önce nişanlısıyla birlikte nikah hazırlıkları yaptığını belirterek, “Benim oğlum intihar etmedi.” diyor.

Zaman

/çok zaman gat . yine yenileceğiz . yerim dar . gerilim yarat . karlı dağ . koyuyum . koyu karanlık . kerhane.

Bir de mimar temizlemişlerdi? Nasıl inşa ettim bilgin var mı. ? Delirirsin .bir görsen . Fırsat bulursam gösterecem sana bir dalga .

23 Haziran 2007 Cumartesi 11:38
Yunanistan’a ait uçaklar dün 2 defa, Türk F-16’larına önleme yaptı.

Genelkurmay Başkanlığı, Yunanistan’a ait uçakların dün 2 defa, Ege Denizi’nin uluslararası hava sahasında eğitim uçuşu yapan Türk F-16’larına önleme yaptığını bildirdi.

Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan eğitim ve tatbikat uçuşlarına müdahalelere ilişkin duyuruda, Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığının Ege Denizi’nin uluslararası hava sahasında eğitim uçuşu icra eden F-16 kollarına, dün Sakız Adası kuzeybatısında Yunanistan’ın Limni meydanından kalkan F-16 uçakları tarafından bir defa önleme yapıldığı belirtildi.

Türk F-16’larına, Midilli Adası’nın güneyinde de Yunanistan’ın N.Ankhialos meydanından kalkan F-16 uçakları tarafından bir defa önleme gerçekleştirildiği kaydedildi.

/ kaptan pilot konuşuyor . makedonya ile yakın işbirliği içindeyixz arkadan vurdurabiliriz .kuzey afrikalılarda bu duruma hiç felaket değil diyorlar. tabanca tar

Oyakbank’ın yabancıya satışı İlhan Selçuk’u da kızdırdı
Erdemir Özelleştirmesinde ‘yabancı satılmasın’ politikası güden Oyak’ın kendi bankasını yabancılara satması büyük tartışma çıkardı.

Erdemir Özelleştirmesinde ‘yabancı satılmasın’ politikası güden Oyak’ın kendi bankasını yabancılara satması büyük tartışma çıkardı. Oyak yöneticileri Erdemir özelleştirmesi nedeniyle liberallerin, banka satışı nedeniyle de ulusalcı kesimin sert eleştirisine muhatap oldu. Askerlerin ‘hesaplarımızı kapatacağız’ açıklamasının ardından bir tepki de Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk’tan tepki geldi. Oyakbank’ın Hollandalılara satılmasını içerleyen Selçuk, tepkisini “Merkez Bankasını da mı yabancılara satacağı” diyerek koydu.

Osmanlı Devleti’nde merkez bankası işlevini gören Osmanlı Bankası’nın Fransız ve İngiliz ortaklarca kurulduğunu aktaran Selçuk, bankacılıkta liberal ekonominin uygulanmasının Osmanlı’nın batışına sebep olduğunu iddia etti. Bankaların yönetiminin bir bir Türklerin yönetiminden çıktığını yazan Selçuk, Oyakbank’ın satışına tepkisini bugünkü yazısında şu ifadelerle gösterdi: / Senin gibi bir piçe inananrak yarak göç ,

“Son olarak Oyakbank’ı da Hollanda’ya pazarlayınca bizim medya bir sevindi ki sormayın…

Çağdaşlaşıyoruz… / noldu götün mü tutuştı , kastın mı var , güvendiğin bir yarma mıydı. öldürülebilirmisiniz yoksa bu satışla?

Osmanlı’nın son dönemindeki gibi neoliberal ekonomide üstümüze yok… / senin osmanlı anlayışını sikmek lazım göt. amerikam biçi hiç /

Peki, şimdi sıra kimde?.. / çetin emeç , senden değerliydi? 🙂 /

Cumhuriyet Merkez Bankası’nda… / aynalı yot /

Cumhuriyet Merkez Bankası’nı hemen yabancılara satalım.. İngiliz mi olur, Fransız mı, Amerikan mı, kim olursa olsun… / çok bakla çıkardın. Terim kuramadı daha /

Neoliberal ekonomide tam Osmanlı’nın son dönemine döneriz… / Çok sevindin /

Ondan sonra ne olur?.. / ananın amı olur sen merak etme, feribot çocuğu seni / kerhane kuralları bilirmisin? /

Ondan sonra Allah kerim… / /

Şu ‘ Çılgın Türkler’ in ne yapacakları hiç belli olmaz…” / Amerşalımmı yaz dedi , sen değilsin değilmi , dikkat et tavrına hastayım

Kırsalda ölü ele geçirilen terör örgütü PKK’lı teröristin üzerinde ABD ordusunun kullandığı M -16 piyade tüfeği çıktı. ABD ordusu silah enstitüsü tarafından geliştirilen daha sonraları M16- A2 adıyla üretilen tüfeğini 15 NATO üyesi de kullanıyor.

Alınan bilgilere göre; Erzincan’ın Kemah ilçesine bağlı dağlık arazide arama – tarama faaliyeti yürüten güvenlik güçlerinin bir grup teröristle temas kurması üzerine çıkan çatışmada ölü ele geçirilen teröristin üzerinde bir adet M -16 ve 2 adet kaleşnikof silah ele geçirildi.

Sıcak temastan sonra güvenlik güçlerinin, yaralı olarak kaçtığı belirtilen diğer teröristler için operasyon başlattığı belirtildi.

Teröristin kullandığı belirtilen M -16’nın ABD yapımı, kaleşnikofun ise Rus menşeli olduğu belirtildi.

ABD ordusu silah enstitüsü tarafından geliştiren M -16 ilk kez Vietnam’da kullanılmıştı. Teröristlerin silahın çok hafif ve pratik bir gövde yapısı ve müthiş bir atış hızı bulunduğundan dolayı tercih ettikleri belirtiliyor.

Merminin hızı tüfeğin namlusunu saniyede 975 metre gibi önemli bir hızla terk ediyor. Bu sebeple M-16 sıcak temas ve orta menzil muharebelerde çok tercih ediliyor.

Teröristlerin genellikle bu mesafede saldırması silahı daha da önemli kılıyor.

/ Türk uçaklarını da amerikan semalarında göreceğiz

Danimarka’da başörtüsünün yasaklanması istenince Başbakan Rasmussen “Müslüman kadınları rahat bırakın” çağrısı yaptı, Yüksek Mahkeme Başkanı da “Başörtüsü hakim olmaya engel değil” dedi. İşte Türkiye’de bulamayacağınız ilginç tartışma…

Dine hakaret karikatürleri nedeniyle İslam dünyasının tepkisini çeken Danimarka’da “başörtüsü yasaklansın” talebi gündeme gelince, hem hükümet, hem de Yüksek Mahkeme ayağa kalktı.

Zaman gazetesinin haberine göre, hükümeti dışardan destekleyen aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi’nin eğitim kurumları ve kamusal alanda başörtüsünün yasaklanması talebi Başbakan Rasmussen ve Yüksek Mahkeme Başkanı Tolben Melchior’un sert tepkisiyle geri çevirildi.

BAŞÖRTÜSÜNE DEVLET KARIŞAMAZ
Anayasa Günü törenlerinde konuşan Başbakan Rasmussen, başörtüsünün devletin karışmaması gereken özel bir konu olduğunu belirterek “Bu hem özel hayat hem de kamusal alan geçerlidir. Bu konuda Müslüman kadınları rahat bırakın” çağrısında bulundu.

ERKEK ELİ SIKMAYAN DA HAKİM OLABİLİR
Yüksek Mahkeme Başkanı Melchior de, çok sayıda kadının avukat veya hakim olmasının entegrasyonun sağlanmasında önemli olduğuna işaret ederek şöyle devam etti: “Aynı kural inancından dolayı başını örtenler için de geçerli. Erkek eli sıkmayan veya saçını göstermeyen biri hakim olamaz diye bir kural yoktur. Başını örtmek hakim olmaya engel değil. Önemli olan yeterli bilgiye sahip olmasıdır. Başına örttüğünden ziyade kafasının içindeki bilgi önemlidir.”

NTV